25 Haziran 2016 Cumartesi

KIBRIS(CYPRUS)

 
 

Özgürlük -KKTC

Eşyalar toplanmış , Lefkoşa'ya yola çıkmadan , annesi çocuğun elindeki  kutuyu farkeder ve içinde ne olduğunu sorar;

 Küçük kız; kutuda kelebekler olduğunu söyler...
 Anne: Olmaz Kızım! Onlara yazık olur.Onların "Vatan"ı bu köydür. Kelebekleri vatanından     ayıramayız.Onları özgür bırakmamız lazım.Onların da insanlar gibi özgürlüğe ihtiyaçları vardır, der..

-  Çocuk sorar "Özgürlük nedir anneciğim?"
-  Anne cevap verir; " Özgürlük; tıpkı insanlar gibi kendi vatanlarında , kendi bayrakları altında   rahatça dolaşmalarıdır""

Küçük kız; Kutuyu açar ve  kelebekleri özgür bırakır. Kelebekler  rengarenkmiş ve çok güzellermiş, ama onların kendi yurtlarında özgür olmaları çok daha güzelmiş, küçük kız için.
Lefkoşa'ya kendi evlerine vardığı zaman, kendi vatanında özgür olmanın nasıl bir güzellik olduğunu ve kelebekleri köydeki kendi yurtlarında serbest bırakmanın ne kadar doğru olduğunu anlamış ..diye devam eder kitabında...

Göç esnasında   Emine SÖMEK'ın annesinden aldığı ilk özgürlük dersini alıntı olarak aldığım ;"Kıbrıs Türkünün Milli Mücadelesi" kitabından...Bir ülkenin bağımsızlık yolunda verdiği mücadeleyi içeren bu güzel kitabın özgürlükle ilgili duygusal ve anlamlı bir alıntısı..

Kıbrıs'ı merak ediyor ve çok gitmek istiyordum..Kıbrıs'lı arkadaşlarım olmuştur .Kendilerine has bir aksanları vardır.Aksan bana çeşitliğin simgesi gibi gelir ve farklı aksanları dinlemek onları keşfetmek hoşuma gider.
Kıbrıs'ı düşünürken;  gezi kürem 2014 yılı  temmuz ayını  işaret etmiş olmalı, ki ben  2-3 günlüğüne,  Kıbrıs yollarına düştüm...Yeni yerler, yeni geziler  beni hep heyecanlandırır..Her gezide başka bir insan olurum..

Biraz sıcak bir ayı seçmişim ama beni sıcak- soğuk etkilemiyor çok fazla desem inanmıyacaksınız..Biraz bu dayanıklılık fotoğrafçı olmamdan kaynaklanıyor.Her şartta heryerde mutlu olabilme yetisi..Beni güçlü hissettiriyor.

Uçak biletimi  kampanyadan Pegasus'tan satın aldım, gidiş dönüş 190 Tl'idi..Oteli araştırdım ve merkezi lokasyon, temiz, pak, fiyatınında uygun olması dolayısıyla   Girne'deki "Dome otel"e reservasyonumu yaptırdım. Otel hakkında iyi referanslar almıştım.Otel önemli benim için.Direk ödemeyi otele yapamamıştık, onuda araştırdım ;Tursan vasıtasıyla hem havaalanı gidiş dönüş transferi,  hemde konaklamamızı aldık..Kişi başı 250 Tl ;2 gece oda kahvaltı  ve gidiş dönüş transfer ücreti dahil..Bence harika..Hem Ercan Havaalanı Girne'ye çok uzak olmasada yakında değildi.Bu anlamda bizim için çok  rahat oldu.

Otelimiz; kocaman, Girne merkezde ve denize sıfırdı.Odamıza yerleştik.
Çarşaflar kar beyazı tertemiz, kahvaltısı keza lezizdi.Otelde tek kalan 70' lik teyzeler dikkatimi çekmişti hemen.  Sorduğumda; bu teyzelerin kumarhane  müdavimleri olduğunu öğrendim...Alışık olmadığım için ilk şaşırmıştım..annemi düşündüm o an..Ne kadar farklı  kültürlerde yetiştirilmişiz..

Halılar eski , binada tadilat ihtiyacının olduğu çok hissediliyordu.Yol arkadaşım iyi bir mimardı ve özellikle bu tarz binaların otel ve restorasyonu üzerinde deneyimi vardı.Hemen Otel işletme müdürünü bulduk ve  tanıştık;  uzun boylu, samimi ama hafif otoriterimsi bir bayandı,belki kuralcı denilebilir. Bir yöneticide olması gerekir bence.Hikayesini anlatırken Rum bölgesinden göçen Türklerden olduğunu öğrendik.Rumlarında ekonomik  krizde olduğunu söylemişti laf arasında.Bizden daha iyi değil demişti...Arkadaşım yapılması gereken işlemleri işletme müdürüne tek tek anlattı, bazı şeyleri tarif etti görsel olarak.
Bu otelin önce  devlete ait olduğunu, özelleştirme yapacaklarını ilk ilan ettiklerinde ; otelin tüm çalışanları ile beraber bu otele talip olduklarını ,her biri tırnaklarıyla alın terleriyle, gecelerini gündüze katarak, çalışarak  ;sevgileriyle ;temizlikçisinden aşçısına, garsonundan, yöneticisine  bu otelin sahibi olduklarını  anlattı bize.Bu otelde; emeğin kendisi varmiş hissi ; hoş bir duygu uyandırdı bende ; Personelin güler yüzlülüğünün, kar beyazı çarşafların sebebinin ; "Emek ve ekmek.".olduğunu düşündüm.
İşte fark bundandı!!

Evet ; sıra geldi, planlama kısmına, en efektif şekilde bu  2-3 günü nasıl değerlendirebiliriz kısmı çok önemli..Tüm hayallerinizi, beklentilerinizi gerçekleştireceğiniz süre..Gezinin sonunda bakalım ne çıkacak..Bende sabırsızlıkla yazmanın devamını bekliyorum:)
Hemen kendimizi dışarı attık ve otelimizde Girne Kalesi'ne yaya mesafesinde olduğu için önce kaleyi keşfe çıktık.
Tanrım; Kıbrısta yok yok...
Kıbrıs bütün tarihi boyunca bir çok medeniyete ev sahipliği yapmış ve tam tamına kesintisiz olarak 307 yıl  Osmanlıların yani Türklerin hakimiyetinde kalmış.



Bunun haricinde;Bizanslılar,Lüzinyanlılar, Venedikliler, İngilizler ve  KKTC...

Lüzinyanlar;1192-1489 Yılları arasında Kıbrıs'ı yönetmiş Fransız asıllı hanedandır...










Kıbrısın ilk halkı büyük bir ihtimale Anadolu kıyılarından gelip adaya yerleştiği konusunda bir Yunan yazarın görüşleri varmış..

Osmanlı Imparatorluğu;  ada'yı 1878 yılında; Osmanlı- Rus savaşı nedeniyle ; ödünç olarak  İngilizlere teslim etmek zorunda kalmış, Daha sonrasında İngilizler 1914 yılında adayı ihlak etmiş ve  1925 yılında taç koloniliğini ilan etmişler .Ada artık İngiliz Kraliyeti ile yönetiliyormuş.!!
 



 .
.Akşam yemeğimizi  Marina'da deniz ürünleri ve balık  yedik.Çok güzeldi.Müzikde vardı.Daha şimdiden Kıbrıs'ı sevmiştik..Ertesi günü için Gazi Magusa ve Lefkoşe turu aldık.Tur alırsak bizim için daha pratik olabileceğini düşündük.İyikide öyle yapmışız.
Otelde istediğiniz her türlü turu bulabiliyorsunuz.


İlk durak Boğaz şehitliği idi; tek tek şehitlik koridorlarını dolaştım, şehitlerimize fatiha okudum.

Şehitlik ziyaretimizden sonraki durağımız; Barbarlık müzesi idi... Burası gerçekten acı ama görülmeye değer bir müze.






Tek tek köşe yazılarını okudum , fotoğrafları yorumladım." Barbarlık Müze"sine takılıp kalmıştım..

Bu vesile ile tekrar "Kıbrıs Türkünün milli mücadelesi"adlı kitabına döndüm.
Emine Sömek" şöyle devam ediyordu  kitabında;

 "Kıbrısın İngiliz sömürgesi olduğunu okula başlayınca öğrendim.Bayramlarda ve özel günlerde Ingiliz bayrağı asılır; okullarda "God save our Queen"(Allah Kraliçe'yi korusun")diye Ingiliz marşını okurken,  biz türk çocukları annelerimizden öğrendiğimiz kadarıyla , sessizce içimizden hafif mırıldanarak "İstiklal Marşı'nı"okuyorduk..İngiliz bayrağı yerine 'Türk Bayrağını "hayalimizde canlandırıyorduk..

Rumlar; İngilizlerin  sömürgeciliğinden  ve Türklerin varlığından   çok rahatsızmış. Bir başkaldırış harekatı olarak;  Rumlar Enosis isimli özgürlük harekatını başlatmışlar ve  papazlar kiliselerde bu harekatı  anlatmaya başlamışlar..Bunların başında Başpiskopos Makarios geliyormuş. Amaç İngiliz kolonoliğinden kurtulmak ve Türkleride adadan kovmakmış..1958 Yılında Türkler Rum zülmüne dayanamayıp , mitingler direnişler yapmışlar,  Anavatan Türkiye'dede yankılar bulmuş.İngilizler de Rumlar tarafından Türk toplumuna yapılan tedhiş hareketlerinide görmemezlikten geliyorlarmış.

  Rumların  zulümleri çok artmış.Türkiye olaya müdahale etme ihtiyacı duymuş;ve bu vesile ile Türk askeri garantör olarak adaya ayak basıyor ve Nacak gazetesi Türk alayının gelişini şöyle değerlendiriyormuş;
"Kıbrıs Kıbrıs olalı 16 Ağustos 1960 gibi bir gün görmedi, kardeşin kardeşe babanın oğula kavuştuğu 82 yıllık ayrılık ateşinin söndüğü gündü o gün...ve 1960 yılında İngiliz sömürgeciliğide son bulmuş oluyordu.. Türkiye ve Yunanistan garantörlüğünde Londra ve Zürih Antlaşması çerçevesinde; Cumhuriyet rejimi kuruluyor..

Ama maalesef  Rumlar rahat durmayıp, türk köylerine gece baskınları, zulümlerin arkası kesilmiyormuş.İlk şehidimiz olarak Cengiz Topel'i vermişiz.
Türk paraşütçü birliklerinin Kıbrıs semalarında belirmesiyle başlayan barış harekati ile devam ediyordu..kitaba Emine Sömek.

Otobüsümüze binip gezimize devam ediyoruz..Tarihi Girne kapısının önünden geçiyoruz,
Galapsides Plajında yüzme molası veriyoruz..

Lala Mustafa Paşa camii ve sokaklar çok güzeldi..



Namık Kemal Zindan'ı ve müzesini dolaştık.
















Yasak kent Maraşıda şöyle bir gördükten sonra, otelimize döndük. Akşam tekne turu aldık.Denizin içinden şehri izlemek başka bir keyifti.



Otelimiz Girne merkezde olduğu için çok şanslıydık."Girne meydanı Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri TSK bandosu "nu keyifle izledik..

 
Ertesi Günü çok merak ettiğim Karpaz turunu aldık.Eşeklerle ilgili birçok hikaye dinlemiştim. Hem Karpaz Kıbrıs'ın en uç kısmıydı.Karpaz'a gidince adanın tamamını görmüş gezmiş, ayak basmış olacaktık.

Yol boyunca birçok kilise, cami ve tarihi kalıntılara tanık olduk.
 


 
Yol üzeri bir köyde mola verdik.Atatürk heykelleri heryerde.Fotoğraftaki marketten satın aldığım Hellium peynirleri, herhalde yediğim en güzel Hellium peynirlerdi.Kıbrısın Hellium peyniri meşhur derlerdi, hakikaten çok doğruymuş.İstanbulda yediğimiz Hellium peyniri ile hiç alakası yok..
 
Tekrar yolumuza devam ettik.Artık eşekler önümüze düşüp, yolumuzu kesmeye başlamıştı bile.Arabamızı kenara çektik.
Önceden çalışmıştık dersimize.Bakkaldan bisküvi, cips almıştık.Yolda durup eşekleri besledik.

 
Benim en yakın eşeklere mesafem...(Bu mesafe bile başarı)
Eşeklerin ilginç bir hikayeside , ada çok sıcak olduğu için, eşekler susuzluktan ölmesinler diye, ada belediyesi ormana   su tankları koyarmış .Karpaz eşekleri tankların musluğunu açıp, suyunu içtikten sonra musluğu kapatan ilk eşekler olmalı...Eşekleri doyurduk..Yola devam..Onlar ise  arkamızdan gelen araçları durdurmak için yine otostop halindeydiler.
  
Apostolos Andreas Manastırında indik.Kutsal su'dan içtik.Heryerde bu suları içiyorum bakalım ne olacak..


 

Apostolos Andreas Manastırı Karpaz yarımadasının önde gelen ziyaret yerlerindendir.
Bu manastır; "mücizeler yaratan", "Rüzgarların hakimi" ve "yolcuların koruyucusu" özelliklerini taşıyan Apostolos Andreas'a adanmış.






Daha çok Ortodoks Rumları tarafından yoğun ziyaret edilirmiş.Ortodoks Rahip ile fotomuzu da aldık:)) 

Burası  Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar tarafından kutsal sayılıp, adaklar yapılırmış.
 


Artık ayrılma vakti gelmişti...Veda fotomu çektim..


Böylelikle acı tatlı hafızalarla Ercan Havaalanı'ndan dönüşe geçtik..Kimbilir tekrarı ne zaman olurdu..

Not:Karabiberimi unutmuşum.Aşağıdaki karabiber bitkisini taa Kıbrıs'tan getirdim (kitabımın içine koymuştum), 2 yıldır aşağıdaki şekilde kendini muhafaza ediyor, tadı acı, görüntüsü çirkin olan karabiber bitkisi kadar güzel olan başka bir bitki yoktur bence..Dışı seni içi beni yakar atasözü galiba bu karabiber için söylenmiş:))



 
Sevgi ile kalın..
Songül Ümit Koşar
25.06.2016








 

10 Haziran 2016 Cuma

HASANKEYF (TÜRKİYE)

HASANKEYF'e hüzünle bakış..

Mayis çocuğu olduğum için olmalı, heryıl;  mayis ayı  gelmeden tatil krizine girer, hemen hemen her mayis ayindada mutlaka  bir tatil planım olurdu. Bu sefer tatil kürem rotayı Güneydoğu'ya çizmişti.Hem bahara merhaba diyecektim, hemde içimi sızlatan, geceleri uykumu kaçıran , beni üzen Hasankeyf tarihinin, kültürünün medeniyetlerinin yok olma hikayesine  gözlerimle, kulaklarımla,  ellerimle dokunarak tanıklık edecek, havasını içime çekecek ve suyunu kana kana içecektim.

Milyarlarca insan temiz su içmeden yoksun iken ; biz enerji temini uğruna kurulacak Ilıca Barajı için tüm kültürü sular altında bırakacaktık.Üstelik UNESCO'nun dünya mirası listesine girmek için gerekli olan 10 kriterden 9'unu karşılayan tarihi kent olmasına rağmen.Tepsimizde hazine var; ama belli bir sermayenin doymayan para tutkusu  uğruna, göz göre göre şehrin sular altında kalıp yok olmasını hep beraber izleyecektik.Uyan halkım desekte, halkımız uykudan hiç uyanmadığından bu hikaye böyle devam edecekti..

01.05.2014-İstanbul'dan uçakla Adıyaman havaalanına inmiştim.Hava değişimini hemen hissetmiştim.Hep gözümde gitmeyi büyüttüğüm Güneydoğu'ya gitme hayalimi nihayet gerçekleştirmiş ve Adıyaman havalimanına inince tatlı bir heyecan kaplamıştı içimi.



Okumasaydım herhalde çiftçi olurdum( hayvanlara dokunamazsamda:)))..yada ressam olsam koyunların,keçilerin resmini yapardım.
Bu tabloyu seviyorum!!!

                                           Hasankeyf'e otobüsle bu güzelim yolları aşarak nihayet varmıştık.Bulutlar, sonsuzluk hissi veren uçsuz bucaksız ova ve toprak anadan fışkıran enerji ; beni benden aldı..Güneydoğu niye bu kadar kıymetli; daha iyi anlıyordum şimdi..

.


 Gördüklerimden etkilenmemek mümkünmü!!!...Harikulade görüntüler, tarihi eserler buna denir...İpek yolu, Dicle nehri, Mezopotamya, Romalılar, Artuklular,Sümerler, Akadlar, Asurlar,Babiller, Medler..Persler.,Osmanlılar..Onlarca medeniyet burada konaklamıştı..sanki çocukluğuma dönmüştüm..Orta öğrenimde okuduklarımı hatırlamaya başlamıştım..Güzel bir tekrar oldu sanki..
130 Yıl Artuklulara başkentlik yapan Hasankeyf'in hazin hikayesi....Keşke hakkında çok şeyler yazabilsem..

Şimdi şehri kısaca dolaşalım;

El Rızk Camisi:1409 Yılında Hasankeyf'in en büyük imarına katkıyı sunan Eyyubi Sultanı Süleyman tarafından yapılmıştır.




















Sultan Süleyman camii:Eyyubi Sultanı Süleyman tarafından 1407 yılında yapılmıştır.Minaresi çok güzel motif ve kitabelerle süslenmiştir.



Taş Köprü:Dünyanın en büyük ve gösterişli taş köprüsü olarak bilinmektedir.Nehir içindeki iki ayağı arasındaki mesafe 40 M kadardır.Asırlarca ipek yoluna geçit vermiştir.Moğolların bölgeyi istila etmesinden dolayı köprü büyük bir tahribata uğramıştır.



Küçük  Saray:1328 Yılında Eyyübiler tarafından yapılmıştır.

  
Hamam:Osmanlı döneminin tek eseridir.Dicle'nin kuzey batısında tarihi köprünün batısında yer almaktadır.
Mağaralar:Yaklaşık 5000 mağara varmış.

Esnaf tehlikenin  farkındaydı aslında.





2016-0cak-Yıllardır tartışılan tarihi kent Hasankeyf'in kaderi belli oldu. Meclis'te kabul edilen torba yasa ile birlikte Hasankeyf'in sular altında kalmasına onay çıktı!!!



Son kez şehre bakmak için şehrin tepesine kadar yürüdüm.Gördüğüm manzara tam şoklara soktu beni. Raman dağının eteğine kurulan Toki evleri!!! Toki evleri ve Hasankeyif...
 
 
Bu yaralı ve sahipsiz kasabadan ayrılmadan önce Dicle'ye tekrar gözüm takıldı.

Söyleyebilecek tek bir sözüm bile yoktu. 


Ve Dicle ağlıyordu..
Elveda Hasankeyif..

 Tüm fotoğraflar bana aittir.
Songül Ümit Koşar
09.06.2016