5 Haziran 2016 Pazar

MADRİD (SPAIN)



YILLAR SONRA İSPANYA'DA MADRİD.."Hola"
19 Yıl sonra İspanya’ya gitmek benim için güzel ve anlamlıydı..O zamanki ben, ülkem , İspanya ve yıllar sonraki değişimleri kabullenmekte kaçınılmazdı tabiki..

1996 Yılında Londra’da tanıştığım, yaklaşık 1.5 yıl aynı odayı paylaştığım sevgili İspanyol arkadaşım, Ağustos 1997 yılında  beni Barcelona’daki ailesinin evine davet etmişti.Beraber Barcelona’ya gidecektik ve dönüşte ben temelli  Türkiye’ye dönecektim. Yıllar geçsede aradan , hala çok net hatırlıyorum rahmetli annemin hergün beni ağlatan telefonları , ailemin  yetti artık Londra'da kaldığın , dön artık mektupları.. Barcelona’ya gitmeden önce , önce arkadaşımı Londra’nın kuzeyinde çok şirin bir ailenin yanına  yerleştirdk.

Arkadaşım , Barcelona tatil dönüşü biraz daha Londra’da kalacaktı.Beraber geçirdiğimiz 1.5 yıl'da ; beraber yedik, beraber içtik ve beraber part time çalışmıştık. Benide genelde İspanyol sanıyorlardı. Ve beklenen  an gelmişti  , Barcelona yoluna koyulduk ve Barcelona’daki arkadaşımın alesinin evine varmıştık., Ne güzel insanlardı, nasıl güzel  ağırlamışlardı beni.Teşekkür ederim Barcelona!!!

Annesi her sabah portakal suyu sıkıp  yataklarımızın başucuna koyardı , sevgi ve neşe dolu sesi ile ispanyolca birşeyler söyleyerek bizi güzel bir güne hazırlamak  için uyandırırdı.Annesinin  ingilizcesi olmamasına rağmen vucüt dili ve ispanyolca dili ile  benimle anlaşmayı tercih etmişti. Ben halimden hoşnuttum. Hergün pijemalar  yıkanır, ütülenir ve yatağın üzerine konurdu.Annesi bize; hayatımda yediğim en lezzetli İspanyol Paella'sını pişirmişti.
Muhteşem 9 günlük Barcelona  tatilinden sonra;gezmediğimiz yer ,yemediğimiz deniz ürünleri kalmamıştı adeta.Öyle  alışmıştımki onlara, anne baba şefkatini özlediğimi ve artık Türkiye'ye dönme zamanının geldiğini  anlamıştım. Annesi ile vedalaşırken; 3 tane cam bilye avucumun içine yerleştirdi ve  gözlerimin içine bakarak bunlardan biri; "sevgi (aşk)",biri;" barış", diğeri ise"dostluk"tur "dedi ...ve beni sıkı sıkı kucaklamıştı, uğurlarken..Rahmetle anıyorum ..Aşağıdaki bilyeleri saklıyorum hala.

Günlerden 27.05.2016-Cuma sabahı- Madrid yolunda uçakta; gözlerim uzaklara  dalmış, yine eskilere gitmiştim ; Birden Barcelona anılarımdan uyanarak,  4 saatlik İstanbul – Madrid  uçuşunun sonuna gelmiş olup, Madrid Barajas havaalananına iniş yapmıştık..
Önce saatimizi ayarladık; İspanya, Türkiye saatinden 1 saat geridedir. Yani Türkiye'de saatler 14.00 iken Madrid'de saat 13.00 tür.

Sonra Euro'larımızı kontrol ettik.İspanya'nın  para birimi; Avrupa Birliği'nin resmi para birimi olan Euro'dur. Türkiye'de hazırladığımız 5, 10, 20' lik küçük paralarımızda hazırdı.

Havaalanı çok kalabalık değildi.İlk ispanyolca kelimemi "Hola (Merhaba)" yı pasaport kontrol memuruna söyleyerek, karşılıklı gülüşerek ve selamlaşarak çabucak pasaport kontrolünden geçtik. Önce Turist bilgilendirme standına  uğrayıp , sorularımızı sorduk ve  haritamızı  aldık..Sonra kendimize; havaalanı gidiş- dönüş dahil  olmak üzere 1 haftalık  27 Euro’ya biletimizi satın aldık.İlk  ;bizim paramızla bilet ücreti  biraz pahalı geldiysede sonra ne kadar akıllıca bir iş yaptığımızı, hem ulaşımı ucuza getirdiğimizi  hemde zamandan  kazandığımızı, bilet telaşına düşmediğimizi anladık.
Evet..Tüm iş, trafik, İstanbul stresinden uzaklaşmıştık. Havaalanında; Metro işaretini ve T2 terminalini takip ederek , metro istasyona vardık ve 20 dakikada kalacağımız pansiyonun bulunduğu yer olan  ;" Puerto del Sol "meydanına ulaşmıştık. Meydanın anlamı; Güneşin kapısı ve O km başlangıç noktası kabul edilen İspanya'nın merkezi idi.
Meydanda; III. Carlos'un bir heykeli , ayı ve kocayemiş ağacı heykeli yine Madrid'in simgelerindendir.



Aman tanrım ben neymişim dedim kendi kendime , balkonumuz direk Sol  meydanına bakıyordu.Gece ,gündüz ; her an etkinlikler vardı.Sabaha kadar cıvıl cıvıl.Pansiyonu Booking com’dan bulmuştum.Odamızın hemen karşı seviyesinde olan   çan ve saat bize  gülümsüyordu.

Şimdi sıra plan yapmaya gelmişti..
Cumartesi, Pazar ve Pazartesi full bizi bekliyordu.Salı günü İstanbul'a dönüş olacaktı..

Kendimizi sıkmayacaktık, relax bir şekilde  Madrid'e takılacaktık.
Önce öğlen yemeği yiyeceğimiz bir mekan  bulduk, bu arada garsonlada muhabbeten geri kalmadık.

Madrid sokaklarına kendimizi özgürce attık...Sokakta telefonla oyalanan emekli amcalar; biran  bizi hatırlattı. Heryer aynı demekki. Telefonla yanlızlaştırılan insanlar..
Sokak göstericileri; çıldırmış olmalılar..Teknik olarak biz nasıl o şekilde durduklarını anlayamadık.Uzunca bir süre izledik ama; biz ayrılırken hala o şekilde duruyorlardı.
Her yerde olduğu gibi, hayvan protestocularının önünden geçtik. Karelerimizi aldık.

Yukardaki dükkanın vitrinine  iyi bakın lütfen.Peruklar muhteşem...Fiyatı yanlış hatırlamıyorsam 300Euro gibiydi...Dükkanın içine girip, hem satıcı ile sohpet ettik, hemde uygulamayı izleyerek peruğun insanları nasıl değiştirdiğini gözledik.Ben hayran kaldım açıkçası.Peruk takan yaşlı teyzelerin güzelliklerinin sırrını bilmek zor olmadı bu vesile ile.

Sokak sanatçılarının sanatları, sohpetleri ve eğitimleri  çok iyiydi.Konuştuğum kişi 3 üniversite bitirmiş, felsefe, art ve bir bölüm daha.Bayağı sanatı ve tablosu üzerine konuşmuştuk..Yaptığı resimler ıslaktı ve  yapışır diye satın  alamamıştım, daha dolaşacaktık ve rastgelirsek tekrar sonra alırım demiştim  ama bir daha karşılaşmadık..Daha sonra hep o sokaktan onun için geçmiştim...



Akşamdan ;  kahvaltı yerimizi tespit ettik.En iyi yer "Cafe &Te" imiş. Hakikatende öyle.Mekanın ambiansından çok memnun kaldık.Pahalıydı.Ufacık plastik kap içinde  reçel Eur4. Ekmek kızartılmış geliyordu, yanında peynir (Tost olarak sipariş verdiğimizde).Sallama çay.Sonraki gün domates sosuda istedik.Etraf ne yiyor bakıp bir ertesi günü bizde istiyorduk.Biz reçel fiyatına  İstanbul' da açık büfe kahvaltı yapıyoruz nerdeyse :)) İstanbul kahvaltılarını özlemiştik ama arkadaşımla bunu dillendirmiyorduk.


 28.05.2016-Kahvaltı sonrasında; cumartesi günü programımızda müzeler ve Retiro park idi.
Önce yolumuzun üzerindeki Thyssen müzesine gittik. Shopuna girdik, alışveriş yaptık.Küçük bir tablo aldım. Theyssen ile Prado Müzesine nerdeyse yanyana sayılırdı.
Sabırsızlıkla Prado müzesine girmeyi bekliyorduk.
Museo del Prado(Prado müzesi): İspanyol ressamlarının (El Greco, Velazquez, Goya, vb.) ve Hollanda ressamlarının  (Bosch, Rubens, vb.) pek çoğunun yapıtlarının yanı sıra, birçok heykel, çizim ve sanat yapıtı içermektedir  Oldukça kuyruk vardı ama çabuk ilerledi yinede.Müzeye giriş  fiyatı 14 Euro idi.


Prado Müze'sini gezmek bayağı zamanımızı aldı ve  muhteşemdi gerçekten. Goya'yı doyasıya yaşadım diyebilirim.
 


 1450-1516 yılları arasında yaşayan Hollandalı ünlü  ressam  El Bosco'nun 500. ölüm yıl dönümü dolayısıyla Prado Müzesinde hazırlanan özel sergisine  maalesef yetişemedik.

 
  Programda müzeden sonra Retiro Park (Parque del Retiro) vardı.Retiro parka giderken kalabalığı takip ettik.Yolda çok güzel enstanteneler yakalamıştım.
 

Fotoğraflarımızı çektikten sonra yolumuza devam ettik.
Retiro parka gelmiştik nihayet.

Hikayenin bundan sonraki bölümü çok iç açıcı değil.Parkın kapısından girer girmez kara kara bulutlar parkın gökyüzünü kaplamıştı bile.
Arkadaşım bana parka girmeyelim fena halde yağmur gelecek, şemsiyemizi yanımıza almamıştık  ve kıyafetlerimizde müsait değil diye uyarmasına rağmen, kara bulutların anlamını bilsemde ; fotoğraf aşkından dolayı onu dinlemedim.
Parkta büyük bir gölet vardi.
Yavaş yavaş yağmur atıştırmaya başlamıştı.Daha parktan çıkmaya henüz yeltenmiştikki, hayatımın en şiddetli yağmuruna yakalandık.Sırılsıklam demek buna denir, en küçük hücremize kadar ıslandık.Hava soğudu birden, üşümeyede başlamıştık, taksiler hep dolu geçtiği için bizi almamıştı..Tahminen 20 -30 dakika taksi bekledikten sonra ıslak ıslak, otelimize vardık..Ama yinede güzeldi.Anı kaldı yaşadıklarım.Emek olmadan varlıkların keyfine varmak kolay tercih diye düşündüm sonra.
Akşam yemeği için hazırlandık. Akşamki Real Madrid maç süprizinden haberimiz yoktu.Metroya bindik, Plaza de Espana'da indik, biraz dolaştık, Salvador Bachiller marka sırt çantası aldım.Marka yazma sebebim; bu kadar hafif, içi kadifemsi yumuşacık, insanı iyi hissettiren dokuda ve çok fonsiyonlu bir çanta ancak bu kadar iyi olabilirdi.
Sıra güzel bir restaurant bulmakta idi.Herkes forma giymişti.Gençlere formalarının anlamını sorduğumda,  akşam şampiyonluk  maç olduğunu öğrendik.Bende Real Madrid'i destekliyorum işareti yaptım onlara.

 Restaurantlara girip çıkıyor, en iyisini bulmaya çalışıyorduk.
Vitrinler çok güzeldi...
Nihayet restaurantımıza karar verdik.La Sirene Verde. Bu arada maç dolayısı ile tüm restaurantlar, mekanlar önceden reservli idi.Şansımıza bir masa bulduk.
Yavaş yavaş restaurant dolmaya başladı.Bizde ispanyol paella pilav siparişimizi verdik.
Bunlar tütsülenmiş  domuz eti. Heryerde , mağazalarda bile aksesuar olarak kullanılıyor sanırım , 
Şefimiz çok tatlı bir İspanyoldu. Sohpet etmeden olmazdı.Videoya bile çektim, söyleşi yaptım.
Bu arada maç hararetli bir şekilde devam ediyordu.

Nihayet İspanyol pilavımız  Paellamız gelmişti..Normalde bizim bildiğimiz pilavın içinde; sadece deniz ürünleri oluyordu.Onun için hiç sormadan direk menüden  bir tanesini seçip sipariş vermiştik.Biz yemeğe başlamadan önce pilavın içindeki deniz ürünleri olan hayvancıkları isimlendirmeye çalıştık.Koyu renkli olan eti birtürlü  anlayamadık.Hemen garsona sordum tabiki .Ve domuz eti olduğunu öğrendik...Garson'a "ama biz müslümanız , domuz eti yemiyoruuuz ki dedik, şirin bir ifade ile:((("
Bizim masaya  bakan garsonun yüzü kıpkırmızı oldu , öbür garsonu çağırdı, Adı; şef Miguel'di.Miguel binlerce kez bizden özür diledi, biz size sormalıydık, lütfen özürümüzü kabul edin diyerek haksız yere  suçu üstlenmişti.Hemen yenisi geliyor dedi...Miguel nasıl şeker bir adamdı.Bahşişimizi bırakmıştık  tabiki.
Maç bitmeden kalktık.Sonra otele gitmek zor olacaktı.Biz Sol meydanına varınca maç bitmişti ve  Real Madrid Avrupa şampiyonu olmuştu.Oleyyy!!!
Ertesi sabah 29.05.2016-Pazar günü;planladığımız gibi El Rastro isimli  pazarın yolunu tuttuk.
 El Rastro; Madrid’in ünlü bitpazarıdır. Calle Embajadores ve Ronna de Toledo arasında kurulan bitpazarında ikinci el giysi, antika, askeri eşya, evcil hayvan gibi birçok farklı şeyi bir arada bulabilirsiniz.
Afrikalıları ön profilden çekemedim:))Biraz çekindim.Ne olur ne olmaz.
Sonra pub'a gittik birşeyler içip , yedik. Masamızda bir Alman ve İspanyol vardı, yine muhabettin belini kırdık.Azıcık siyasi muhabbette yapmadık değil...Ohh be..



Sonra pazarın hemen karşısında ;Frang diye bir uzakdoğu esintisi olan bir mağazaya girdik, 
Buda2nın adını sordum; Maria'imiş.Mağazada çok değişik Budalar vardı..
 Pazarı dolaşmayı tamamlandıktan sonra, Madrid sokaklarında dolaştık.Ufak tefek alışveriş yaptık, Sabun aldık..Harika kokuyorlar..
 Yemek için restaurantlara girip çıktık.

Domuz eti yemediğimiz için, seçiciydik. Kokuda beni rahatsız ediyordu.Vitrinler çok güzeldi yine.


Nihayet yemek yiyeceğimiz yere karar vermiştik..Harika bir ıspanak salatası söyledim, meyveli...
 Yemekten sonra, hemen odamıza koştuk.Akşam Sol meydanında büyük kutlama vardı. Real Madrid futbolcuları gelip, balkon konuşması yapıp halkı selamlayacaktı.İşte biz ordaydık!!!


 Türkü İspanyolu hep aynı..Ağaç bulamazsan pencerelere tırmanılır...!

Ve futbolcular tek tek taraftarları selamladı balkondan..
Ve 30 mayıs 2016 sabahı,  kahvaltıdan sonra programımızda olan Toledo'nun yolunu tuttuk.Sol meydanından metroya binip Atoçha istasyonunda indik.
Atoçha tren istasyonundan  Toledo'ya gitmek için 21Euro'ya tren biletimizi aldık.Genelde tren biletini önceden almak gerekiyormuş , çünkü yer bulmak çok riskli.Biz 2-3 saat sonraki trende son biletlerden 2 tane kaptık:)) Bu anlamda şansımız yaver gitti.Gidiş dönüş bilet alınıyor bu arada. Onada dikkat etmek lazım.Yoksa dönüştede yer bulunmuyormuş.Biraz istasyonu dolaştık, cafede yedik içtik, dışarı çıkıp fotoğraf çektik.Tren istasyon binası ve etrafıda çok görülmeye değerdi.
Tren saati geldi çattı, koltuk ve vagon numarasına göre binmek lazım..Ben önceden söylemiş olayım:))
Yol uzun sürmedi.30-40  Dakika gibi bir sürede Toledo tren istasyonuna varmıştık.
Hemen iner inmez üstü açık sightseeing  turistik otobüse binip, deli gibi otobusun üzerinden fotoğraflar çektik.Kendimi yine kaybetmiştim.
Çoookkk güzeldi..Arada bir ağaç dalları yüzümüzü yırtsada önemli bir kaza olmadı :)))
Toledo kentinin etrafını saran Tagus Nehri görüntüleri , bizi çok mutlu etti..İyiki gelmişiz dedik..
Ve meydana geldik...Yaşasın...!!!

Ve Cervantes'e merhaba demeden bu ülkeden ayrılmak olmazdı..

Cervantes'in ayaklarınıda çekmiş oldum:))
 Toledo'da altın işlemeciği çok yaygın ve simgesiydi.
 
 Sokaklar , kiliseler harikaydı..



Ve dönme vakti gelmişti..
Ve Madrid yazımıda burda sonlandırmak istiyorum.Umarım size birazcık kılavuzluk , birazda duygularımı aktarmış olmuşumdur.
Bu seyahatte yol arkadaşım, kadim dostum Sevgili Kumru'ya çok teşekkür ederim..Harika bir yol arkadaşıdır..Teşekkürler!!!

Bu yazımı , yazı yazma konusunda bana  ilk fikri veren , beni uyandıran ;Sevgili Esra'ya ithaf ediyorum..

Songül Ümit Koşar-05.06.2016

Hiç yorum yok: